27 Şubat 2014 Perşembe

Memleket:))

Bazıları Memleketi,
Patates,
Soğan,
Patlıcan gibi görüyor,
Ve soymaya çalışıyor...

Memleket ulan bu,
Memleket.
Ne patates,
Ne soğan,
Ne de
Patlıcan.

adalet ve sağlık:))

İstisnalar hariç
Sağlık çalışanları,
Herkesi hasta kabul eder.
Ve canla başla tedavi etmeye çalışır.
Bunları yaparken,
Ne sağcı,
Ne solcu,
Ne Açık,
Ne  kapalı,
Ne, ne, ne, ne ...
Asla düşünmez.
Hele hele
Ameliyat masasında,
Bu hasta,
Hangi ideolojiye sahip diye sormazlar.
Ulan, bu bizden değilmiş, gömün gitsin, demezler.
Az önceki açıklamalarım,
''Adalet nasıl olmalı''nın bir cevabı idi.
Ama
Maalesef
Sinsice siyasallaştırıldı.
Belki kasıtlı hareket eden bir doktor gibi gömün gitsin demiyorlar ama
En az onun kadar değerli,
İnsanları haksız yere hapsediyorlar:((
Adaletin terazisi o kadar bozuldu ki
Sanmasın ki
Bundan adalet çalışanları etkilenmeyecek?


kan bağışı:))

İnsanlar gönüllü geliyorlar,
Bir form uzatıyorlar,
Ahret soruları:))

Önce sıhhi kontrolden geçiriliyorlar,
Uygun ise
Kanları son derece sağlıklı bir şekilde alınıyor.
Bunlar merkezde toplanıyor.
Bilahare ihtiyacı olanlara veriliyor
Ve size bir mesaj geliyor.
Kanınız, ihtiyacı olan bir kişiye verilmiştir.
Ve bu mesaj sizi çok mutlu ediyor.

İşte bu olay;
Yardımların nasıl olması gerektiğinin en güzel örneklerinden birisi.
Maddiyat olmadan,
Manevi dayanışmanın en güzel örneği.
Bir el verirken,
Diğeri görmüyor.

26 Şubat 2014 Çarşamba

devran döner:))

Emperyalistler dediler ki
İşbirliği yapıp iktidar olacaksınız.
Oldular.
O arada,
Hiç bir suçu olmayan birçok insan sinsice içeri tıkıldı.
Hala içerideler.
Bunlar da dediler ki;
Biz bu işlerin arkasındayız.
Menfaatleri çatışınca,
Başladılar birbirlerini suçlamaya.
Ama bu sefer;
Suç var.
Güzel Allah'ım,
Verdikçe, veriyor:))

Devre Arkadaşlığı:))

1977 yılında,
Söke'den sınavı kazanarak,
Kuleli Askeri Lisesi'ne başladım.
Kimi sıra arkadaşım,
Kimi spor arkadaşım,
Kimi de can ciğer arkadaşım oldu.
Bazıları adımı bilir,
Bazıları da
O kimdi?
Çıkaramadım, der.

Farz edelim ki
Herhangi birimiz -paralel- devletten,
Herhangi birimiz de -seri- devletten olsun.
Nasıl ki
Söz konusu,
Vatan ise gerisi teferruattır.
Devre Arkadaşlığı da öyle.

İdeolojisi,
Devre arkadaşlığı önüne geçen var ise
Kendini sorgulamalı.

Hele
Dolaylı/dolaysız devre arkadaşına sinsilik yapmaya kalkarsa,
Bu asla kabul edilemez.

Buna;
Brütüs bile isyan eder
Ve şöyle derdi;
Ben Brütüslük yaptım ama
Kral ile devre arkadaşı değildik:))



25 Şubat 2014 Salı

Suriyeli Mülteciler:((

Allah kimseyi,
Evinden, Vatanından, Yurdundan etmesin.
Çok yakın zamanda,
Maalesef Suriyeli Komşularımız bunu yaşadılar:((

Daha önce,
Hükümetin birinci görevi;
Asla dilenmeye müsaade etmemeli ama bu kişileri de madur etmemeli,
Suistimal edenleri de yargılamalı demiştim.

Bu gün
Baktım, her yer Suriyeli Dilenci kaynıyor:((
İlginç olan;
Sanki yazılar, aynı yazıcıdan çıkmış gibi.
Yoksa
Dilenci Mafyası maalesef Suriyeleri de mi kullanıyor?

Suriye konusunda,
Elbette yardım etmeliyiz ama bu insani boyutta olmalı idi.
Birleşmiş Milletler devreye sokulmalı,
Komşumuza yakın olmamız nedeni ile üzerimize düşeni yapacağız ama
Bu insanlık görevi.
Taşın altına herkes elini koyacak.

Biz ne yaptık?
Sanki tek başımıza daldık.
İnsani boyuttan, başka boyutlarda da bulunmaya halen devam ediyoruz.

Bu politikalar doğru olsa idi
Köşe bucak her yerde Suriyeli bir dilenci karşımıza çıkmamalı idi:((

kapalı Maraş:((

Yakın zamanda Gırbıs'a gittik.
Kapalı Maraş'ı otobüsle uzaktan izledik.
Yaklaşık 40 bin kişi alabilecek koca bir şehir kaderine terk edilmiş.
Yatak kapasitesi öldürülmüş.
İnsanlar mallarını kullanamıyorlar.
Bankaların para ve kıymetli varlıkları bir yere kilitlenmiş.
12 Kilise,
Ve birçok okular kapalı.
Daha neler, neler...
Ölü bir şehir:((
Çünkü
Kapalı.
Hani bu gün kapalıyız derler ya
Keşke bu günlük kapalı olsa
Kapalı ama ne zaman açılacağı belli değil:((
Bu gün açılsa eski haline gelmesi yıllar alacak.
Dünyanın masrafı yapılacak.
Eski havasını kazanır mı?
Kim bilir?
Netice;
Kapanmamak lazım:))

götürmek:))

Bakıyorum çevreme,
Götüren götürene:))
Tüm bunları görünce,
İster istemez,
Soruyorum,kendi kendime;
Şimdiye kadar,
Ben ne götürdüm diye?

Bizim götüreceğimiz,
Yüce Mevlam'ın,
Bize bahşettiği mide kadar...
Ama o da
Sadece bir öğün.
Onun da gideceği yer malum.

Diyeceksin ki,
Kana karışanlar ne olacak?
Eeeeee
Müsaade ette
O kadar yaşayalım:))

20 Şubat 2014 Perşembe

rehberlik zor zanaat:))

Belki de her meslek;
Dışı sizi, içi, icra edeni yakar.
Pirefesyonel rehberlik te bunlardan biri.
Analar,
Babalar,
Amcalar,
Halalar gibi bir günü var, (21 Şubat)
Ama hepsi o kadar:((

Hiç değilse,
Analar Günü'nde;
Canım Annem diye başlayan bir şiir,
Babalar Günü'nde;
Bağlanmış bir kravat,
Sevgililer Günü'nde;
Bir demet yasemen...
Rehberler Günü'nde,
Çubuk Turşusu bile yok:))

Dışarıdan bakıldığında,
''Ay, ne kadar güzel geziyorsunuz''
''Hem gezip hem de para kazanmak ne kadar güzel.''
''Keşke sizin yerinizde olsa idik''
.
Ama Kaz'ın ayağı öyle değil.
(Bu Kazın ayağını çok merak etmişimdir, nasıl bir ayaksa:))

Özellikle Halkımız,
Hizmet sektöründe çok sıkıntılı.
Bunun birçok nedeni var elbet.
(Ama şimdi bu konuyu geçelim.)

Gezi'ye şöyle başlarlar mesela;
Ay, bu araba mı?(Ne olacaktı?)
Kaptan bu mu?(Richard Gere mi olmalı?)
Rehber siz misiniz?(Kim olsa idi?)
Buraya mı oturacağım?(En münasip yere)

Klima ise
Bir kısmı aç derken diğeri kapa der.
Müzik;
Ay, değiştirelim lütfen.
Bilgi versen;
Kafa dinlemeye geldim.:((
Vermesen;
Ay, bu rehber de hiç bir şey bilmiyor:))

Sorulara gelince;
Google'a sorulsa,
Google'un bile çıldırır, bozulur, kilitlenir.
Eli ayağı bile titrer, sinirinden ağlar.
Saçını başını yolar:))

Araç içi ikramlara gelince;
Her şey var iken farklı bir şey istemek,
Durmadan istemek,
Muavin hiç oturmasın,
Başımda nöbetçi dursun,
Sadece benimle ilgilensin.

Kaptana gelince;
Sürat yapmasın,
Aracı hoplatmasın,
Riskli kullanmasın,
Güzel sürsün...

Bazen kendi aralarında hiç olmadık sebepten tutuşurlar.
Kendi aralarında siyaset konuşurken, senin de dahil olmanı isterler.
Olsan bir dert,
Olmasan iki:))

Tur sanki;
MFÖ'nün ''ondan şikayet, bundan şikayet'' eşliğinde geçer.
Ya da
''Peki, peki anladık
Sen ne imişsin be Abi.''

Acente ise
Yüzde yüz müşteri memnuniyeti ama az harca.
Yani
Sinekten yağ çıkar.

Geçenlerde bir acente,
El yazısından rehberi tanıma programı eşliğinde
Seni tanıyıp tur vermeye kadar götürmüş işi.
Ulan, bedava götürsen bile memnun olmayacaklar var:))

Her şey güzel de
Halkımız,
Dünyanın en sıkıntılı müşteri grubu.

Bazen o kadar emek harcayıp
Şarjı bitmiş cep telefonu gibi eve dönerken,
Hak ediş alamama.
Ödemeyeceğiz demek yerine;
Rehber, turu patlattı.
Kamyon lastiği mi bu?

Anketler ise
Bir dokun bin ah işitlerle dolu.
Seninle ilgili ya da ilgisiz her şey şikayet etmek, bizlere mahsus.

Tur bitimi ise
Kuru bir teşekkür yok,
Kaptanlar bahşiş bekler, o yok.
Şikayet, şikayet, şikayet.

Bu işe yeni başlayanlara;
Allah bile Kullarını memnun edememiş diye düşünmeniz, yeterli.
Aksi takdirde,
Kafayı yersiniz.

Netice;
Her 21 Şubat'ta,
Psikiyatrlar bir günlüğüne rehberlik yapmalı,
Görüşlerini halkımız ile paylaşmalı:))
Ya da
Sizi en çok şikayet edeni,
O gün rehberlik yaptırmalı:))

aracı olmak:))

Bundan üç ay önce daha önce iş yaptığım acente aradı.
Mutlaka sizi istiyoruz, dediler.
Ben de
Bu gün doluyum ama size bir arkadaşımı yönlendiririm dedim.
Gün arasında arkadaş aradı, dedi ki yemek paralarını da ben ödeyeceğim,
Bir sıkıntı olur mu?
Dedim ki
Beni yönlendiren güvenilir, bir arkadaştı.
Ben işimi yaptım, paramı aldım.
Arkadaş hem işini en iyi şekilde yaptı hem de misafirlerin yemek parasını cebinden ödedi.
Hani şarkıda belirtilen gibi
''Üç gün dedin,
Beş gün dedin,
Aylar oldu, gelmedin.''
Sözleştik, acenteye gittik.
Mekan yerinde, yeni elemanlar işe girmiş.
Bizim görüştüğümüz ise ayrılmış.
Bize dediler ki
En kısa zamanda ödeyeceğiz.
Yine aynı nakarat;
Üç gün dedin, beş gün dedin, aylar oldu, gelmedin.
Bu arada anladım ki
Bu acente,
Direk merkeze bağlı imiş.
Hemen merkezi aradım, durumu anlattım, dedim ki parayı ödemediğiniz ben olsam,
Canınız sağ olsun ama KEFİL olan benim.
Ödenecek mi?
Hay hay.
Ama yine aynı NAKARAT.
Üç gün dedin, beş gün dedin, aylar oldu, gelmedin.
Arkadaşa dedim ki
Şu andan her şeyi bana bırakıyorsun.
Tüm sorumluluğu alıyorum.
Ya alacağım ya da alacağım.
İş yapılan kurumun başındaki kişi de
Memleketten kapı komşumuz ama bunu kimseye söylemedim.
Yani O'nu arasam, anında ödenecek ama acente zora girecek.
Başladım her gün aramaya.
Madur arkadaşa da bilgi verdim, gelişmelerden.
En sonunda bu gün ödendi.
Parayı hak edenden daha çok mutlu oldum.
Çünkü
Dünyada en zor sorumluluk;
Birine KEFİL olmak:))
Bu arada,
Üç ayı buldu, bu süreç:))

18 Şubat 2014 Salı

etiyopya ve isviçre:))

2005 yılında,
Bana göre bu dünyada,
Peygamber gibi kişilerden Engin kardeşimizin yanına gittik.
İsviçre.
Dokuz gün hem İsviçre, İtalya ve Fransa'da epey gezdik.
Evian/Fransa suyundan içtik.
Yanarım yanarım, gezi yazılarımı kaybettim, ona yanarım.
İsviçre'de uzun yıllar oturanlar bile oldukça övmüştü.
İsviçre'den milyon dolar versen terörist çıkmaz.
Çünkü
Sistem İsviçre saati gibi kurulmuş, işliyor.
Vali, tek başına dolaşıyor.
Allah'ın dağında balık avlayan, cetveli ile ölçüyor ve suya bırakıyor.
2005 yılında İsviçre'yi gören birisi olarak,
Atatürk, buraları ne zaman gördü de
Kanunları alıp bize adapte etti, demiştim.
İsviçre, en yaşanılası ülkeler arasında ilk üçe girecek bir yer.
!!Böyle esere tükürürüm'' türü eser çok.
Ne kadar anlatsam, anlatamam.
Görmeniz, yaşamanız lazım.
Diyeceğim;
Yardımcı kaptan Etiyopyalı,
İsviçre'ye iltica edince, pek çok kişiye ilginç gelmiş olabilir ama
Ben de dedim ki
Tezimi güçlendirdi,
O kadar ülkeyi gezen kaptan,
Neden İsviçre'yi tercih etti:))


müsabakada ölmek:((

Efendim,
İnsanlar iki türlü salaklık yapar;
Bilerek,
Bilmeyerek.
Ben deniz de(neden göl, nehir, akarsu, okyanus değil de deniz?)
Ayak oyunlarını sevmediğim için,
Futbol yerine,
Uzun yıllar hentbol oynadım.
Hem de delik kalple.

Bir gün eşimi kalp muayenesine götürdüm.
Doktora şöyle bir espri yaptım;
Kalbim pas tuttu, aşık olamıyorum.
Doktor kahkaha attı,
Bu çok iyi dedi, müsaadenizle bunu kullanacağım;
Çünkü
Bana hep hala neden evlenmedin, diyorlar.

Hadi gel sana da bir bakayım dedi,
Bakarken birden yüzü değişti.
Beni GATA'ya sevk etti.
Orada iki kere anjio oldum.
İkisinde de tahtada şu yazılı idi;
ASD?
Meğerse delik demekmiş.
Bilahare ameliyat.
Hem de 11 Eylül günü.
Belki o gün ben de öbür tarafa gidecektim ama
O gün aniden giden çok olduğu için belki kabul etmediler.
Şimdi geriye baktığımda,
Spor müsabakaları esnasında ŞEHİT olanlara ben de katılabilirmişim.
Olacağın önüne elbette geçilmez ama
Öldükten sonra ambulans uçak gönderip övüneceğine,
Ölmeden gerekli kontrolleri yaptırmak çok daha önemli.

17 Şubat 2014 Pazartesi

Güney Afrika ve Madenciler:((

Bundan birkaç yıl öncesi,
Baldız'ın promosyon turu ile gitmiştim.
7 gün boyunca iki konu, dikkatimi çekti;
Biri;
İnsanlar, hayvan bağlasan, durmaz, yerde yaşıyorlar.
Bizim gecekondular saray.
Diğeri de
İşsizlik diz boyu.
Beyazlar, halen zencileri sömürmeye devam ediyorlar.
Ve çözüm;
Askeri bölge gibi yerlerde yaşıyorlar.
Fiziki yönden emniyet tedbirleri, en üst düzeyde.
Çözüm;
Öncelikle, zencileri o hayvan yaşamaz evlerden kurtarmak lazım.
Kaynak?
O kadar zengin  bir ülke ki
Yapılacak tek şey;
Siyasi irade.
İşsizliğe ise çözüm;
Yarısını, özel güvenlik yapacaksın.
Bunlar yapılmadıkça,
Güney Afrika'da daha çok maden faciaları duyarız.
Hayvan bağlasan durmaz yerlerde yaşayanlara,
Bize son derece ürkütücü gelen yerler,
Saray gibi geliyor.

posta:))

Komutan'nın bir asker yardımcısı olur.
O'na;
Posta derler.
Öyle kolay değildir, posta olmak.
Herkese nasip olmaz.
Posta olanın da havasından geçilmez.
Bir kere yüzde yüz güvenilir olmak şarttır.
Komutanı çok iyi anlamak lazımdır.
Sana verilen görevleri en iyi şekilde yapman gerekir.
Görevini ise hiç aksatmaman lazımdır.
Sır küpü olman lazım.
Sıfır hata ile çalışman lazım.
Gerektiğinde,
Tehlike anında gözünü kırpmadan Komutan üzerine kapaklanman lazım.
İşte,
Posta diye adlandırılan kişinin,
Askeri kadrodaki karşılığı;
Habercidir,
Alo Fatih:))

google:))

Açtım Google'u,
Yazdım Sabahattin Ali;
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sabahattin_Ali
''Konya'da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanmış (1932), bir yıla mahkum olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yatmış, Cumhuriyetin onuncu yıl dönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşmuştur (1933)''
Atatürkçü bir kişi iseniz,
İçinizden az bile yatmış diyebilirsiniz.
Ama eserlerini okuyunca,
Vay be, dersiniz.
Zaten
Nazım Usta'da sen şiiri bırak, öykü yaz, demiş.
Aziz Nesin ile Marko Paşa o dönemde 60 bin satmış.
Karaborsada bile bulunmaz iken
Yasakçı zihniyet devreye girmiş.
Hele son kitabı okuyunca,
''Kemal Bayram, Sabahattin Ali Olayı''
Kendimi O'nun yerine koydum;
Rahmetli, esas yeteneği ile para kazanmak istemiş
Ya hapis,
Ya da kapatma, yayın yasağı, köşe kapmaca...
En sonunda,
Kamyon almış, onunla hayatını kazanmak istemiş.
Derken,
Faili belli ama meçhul bir şekilde öldürülmüş.
Yani diyeceğim;
Sadece Google'a bakıp kanaat oluşturursanız,
Çok yanılırsınız.


demokrasi ve menfaat:))

Askerde iki seçim vardır;
Biri;
Lojman Yönetim Kurulu Başkanlığı,
Diğeri;
Kantin Başkanlığı Seçimi.
Lojman Yönetimine,
Çok istisna durumlar hariç
Bir Allah'ın kulu gönüllü çıkmaz.

O gün kim gelmedi,
Harici görevde,
Ya da
Çok kıl ise
Onlar seçilir.
Yani
Ya olmayanlar,
Ya da
Sevilmeyenler...

Kantin seçimi ise tam tersidir.
Herkes seçilmek ister.
İstemeyenler de yan cebe koy.
Gerçekten istemeyenler ise
Biz göreve talip olmayız,
Görev bize verilir,der.

Peki, neden?
Lojman işlerinde,
Lavanta yoktur,
Yani ne akar ne de kokar.
Kantin işleri ise
Çok.
Hele, niyetin var ise

Eskiden kimse mahalle muhtarı olmak istemezdi.
Ama bu sene?
Hem aday sayısı arttı,
Hem de
Adaylar kendilerini tanıtmak için her türlü yöntemi deniyorlar.
Araba mezarlıklarında, eski otobüs kalmadı.
Her biri bir köşeye çekilmiş,
Üzerlerinde ise adayların tebessüm ederken çekilmiş resimleri...

Peki,
Değişen ne?
Lavanta:))


16 Şubat 2014 Pazar

Priapos:))

Hiç çalmış mıdır acaba?
Kul hakkı yemiş midir?
Rüşvetle iş halletmiş midir?
Yalan söylemiş midir?
Her şeyi ben bilirim demiş midir?
Her gün çıkıp avaz avaz bağırmış mıdır?
En büyük benimki demiş midir?
Paralel yapıdan bahsetmiş midir?
Çevresindekileri sık sık yerini değiştirmiş midir?
Birilerine kumpas yapmış mıdır?
Milletin gözünün içine baka baka demedim, demiş midir?

14 Şubat 2014 Cuma

futbolun gücü:))

Hukuk yolu ile kişileri haksız yere hapse atmalarda,
İlk girişim;
Zamanın Gnkur Başkanını içeri atmaktı.
O zamanki HSYK ile söz konusu savcı meslekten atıldı bilahare Anayasa değişikliği ile mesleğe kabul edildi.
Ardından Van Rektörü ve birkaç kişi içeri tıkıldı.
Maalesef onurlu birisi, intihar etti.
Ardından,
Hanefi Avcı bir kitap yazdı;
Haliç'teki Simonlar.
Vay sen misin yazan?
Adamı apar-tutar içeri tıktılar.
Oda TV,
Ergenekon,Balyoz, Karargah Evleri,Casusluk gibi davalar...
Tüm bu süreç sürerken,
Hükümet arkasında durdu,
Hatta
Ben bu davaların savcısıyım diyen oldu.
Ta ki
Kendi kuyruğuna basılana kadar.
Sonra tüm bunları yapan gruba;
Paralel Yapı dendi.
Bu arada,
Sıra Aziz Yıldırım'a geldi.
Ama
Ne TSK,
Ne Üniversite,
Ne Gazeteciler,
Ne Polisler,
Ne de bir başka STK.
Fenerbahçe Taraftarı öyle bir duruş sergiledi ki
Herkes parmak ısırdı.
Gezi olaylarında da
Çarşı Grubu.
İşte tüm bunlar,
Futbolun gücünü gösteriyor,
Sosyologlara, doktora konusu.

sevgisizler günü:))

Son derece iyi niyetle başlayan bir gün,
Kapitalizme esir oldu.
Çiçekçileri gezdim.
Hayatı boyunca hiç çiçek almamış kişilerin ellerinde çiçekler...
Çiçekçiler de fırsat bu fırsat dercesine,
Allah ne verdi ise
Aslında çok iyi bir insan olan ama
Genetik yapısı gereği dilinden para kelimesi hiç düşmeyen bir arkadaş aradı;
Eşime şunu aldım, dedi.
Kadınlar ise soruyorlar birbirlerine;
Seninki ne aldı?
Benimki bunu aldı.
İstatistikler de gösteriyor ki
En çok ayrılma bu gün oluyormuş.
Sebebi de
Sevgilim ya günü hatırlamadı
Ya da
Bana hediye almadı.
Uzun lafın kısası;
Manevi değeri çok yüksek olan sevgili kelimesinin hep beraber içine ettik.


Priapos:))

Priapos,
Cinsel organı boyundan büyük mitolojik bir arkadaşımız.
Heykel'i Efes'te bulunmuş,
Efes/Selçuk Müze'sinde özenle sergilenen değerli birisi.

Ama hiç bir zaman,
Benimki şöyle büyük,
Böyle büyük demeyen birisi.

Bakıyorum, ilanlara;
Dünyanın en büyük parkı,
Dünyanın en büyük sineması,
Dünyanın en büyük tiyatrosu,
Dünyanın,
Dünyanın,
Dünyanın...

Gerçekten öyle olsa bile
Priapos hiç
Dünyanın en büyük şeyi bende demiş mi?

12 Şubat 2014 Çarşamba

sözlük:))

Üç aşağı beş yukarı her dilin sözlüğü birbirine benzer.
Yani
Birinde olan kelimenin anlamı bir şekilde bulunur.

Ama bazı ülkeler vardır;
Sözlükte o kelime istediği kadar bulunsun,
Uygulaması yoktur.
Mesela;
İstifa etmek.
Yalan söylememek,
Yalaka olmamak,
Rüşvet yememek gibi

11 Şubat 2014 Salı

exe.ler:))

Allah kullarına samimi.exe yükler.
Yani hiç bir kulu dünyaya sinsi gelmez.
Sonra,
Bazı ideolojiler samimi.exe
Bazıları da sinsi.exe yükler.
Allah'ın samimi.exe ile Kulların yüklediği samimi.exe uyum içinde çalışırlar.
Yani
Kişinin ağzı ile gözü hatta yüreği beraber hareket eder.
Bu konuşması ile davranışlarına ve samimi bakışlarına yansır.
Eğer tersi ise
Yani Allah'ın samimi.exe üzerine sinsi.exe yüklenmiş ise
Doğuştan şaşılık ya da göz hastalığı yok ise
Gözler sürekli kıpraşır,
Ağız çok ilginç bir şekil alır,sağa ya da sola kayar ve sanki su içmemiş gibidir.
Söylediği ile davranışları sürekli çelişir:)
Yani
Götü, başı oynar:))

9 Şubat 2014 Pazar

sevgisizler günü:))

Bizim kapitalist sermaye,
Biri, para kazanma gerekçesi,
Diğeri de
Sosyal ilişkiler öyle zayıflamış ki
Bunu aklınca ayağa kaldırmak için,
Aslında her an kutlanması gereken önemli olayları tek güne indirmiştir.

Anneler günü,
Babalar günü
Öğretmenler günü,
Rehberler günü
Yakında,
Teyzeler,
Halalar,
Dayılar,
Amcalar günleri de sırada.

Bu haftada,
Sevgisizler günü sırada.

İki sevgili,
Birbirlerine her an ''seni seviyorum'' mesajı vermezler ise
Zaten o ilişki gitmez.
Neymiş efendim?
Bu hafta;
Sevgililer Günü.

Aşık olan insan;
Anasını,
Babasını,
Her şeyi unutur.
Bence siz bu günü de unutun gitsin.

5 Şubat 2014 Çarşamba

kompleksliyiz:))

Herkes Yüksek Lisans yapıyor.
Boyu kısa olan;
Topuklu ayakkabı.
Yükseklerde uçmayı çok seviyoruz.
Yüksek Seçim Kurulu,
Hakimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu,
Yükseklik korkusu.
Ne kadar önemli kurul var ise
Önünde YÜKSEK kelimesi.
Büyük-şehir, mesela.
Balkanların en büyük parkı.
Avrupa'nın en büyük Hava-alanı.
Ya yüksek
Ya da
Büyük ile başlayan kelimeler,makamlar, unvanlar...
Üst düzey yöneticiyim.
Üst geçit.
Ast-üst münasebetleri.
Siz hiç Priapos'un önüne büyük getirdiğini duydunuz mu?


kindar olmaz:))

Bu neden Siyah demem.
Ya da
Yahudi.
Neden Ateist
Ya da
Radikal.
Alevi de olabilir, Sünni de.
Biz erkekler demem.
Bunların çoğu insanın elinde olmayan Allah'ın takdiri.
Kindar asla olamam.
Çünkü
Dar alanları hiç sevmem:))

3 Şubat 2014 Pazartesi

turizm ve hoşgörü:))

Kendine HOW diyen köpeğe,
Fine thanks, and you diyen, hoşgörü sahibidir.
Hoşt derse,
Hoş(t)görü.

Turizm yerlerinde,
Bu nereli demezler?
Ne dinine,
Ne diline,
Ne ırkına,
Ne de kılık kıyafetine, bakarlar.
Hizmet eden ve edilen grup vardır.
Hizmet edenin derdi;
Para kazanmaktır ama bir yandan da gelecek sene de bana gelsin diye elinden geleni ardına koymaz.
Hizmet edilenin de tek derdi;
Stres atmak, yorgunluğunu dinginleştirmek.
Kim içiyor,
Kim ne yiyor, kimsenin umurunda değildir.
Asla sorgulama yoktur.
Kaldırımlarda yatan köpekler bile bırakın Hav demeyi,
Kılını kıpırdatmadan uyur.
Sadece deniz ulaşım araçlarında birbirini tanımayan iki grup el sallar.
Kim bacağını açmış,
Göğsünü göstermiş,
Mini giymiş, sadece bakılır.
Yani demem o ki
Dinler arası diyalog ve hoşgörü diyenler;
Turizme şöyle baksınlar.


kar:))

Aslında bizim kadar kapitalist bir Millet yok.
Şöyle ki
Kar-dan adam deriz.
Kar-nede kırık var mı?
Sizi Kar'ımla tanıştırayım.
Kar-ın bölgesi kasları çok önemli.
Helva kar-alım.
Benim bu işten kar-ım ne olacak?
Kar yağdı.
Kar küremek.
Kar zinciri.
Kar-a tuz atmak.
Kar-ım var ise varım.
Başarılı her erkeğin arkasında Kar-ısı vardır.
Kar-ısından korkmayan,Allah'tan hiç korkmaz.
Kar-şı kar-şıya